Türkiye'nin etrafı ateş çemberi iken, biz 31 Mart Pazar günü yapılacak mahalli seçimlerine kilitlenmiş durumundayız. Dünya devleri arasına İngiltere'nin mali ve teknolojik yatırımları ile giren Çin'i durdurmak isteyen ABD, Orta Doğuyu bırakıp Çin'i durdurmak için, donanmasını Pasifik Okyanusuna gönderemiyor... İngiltere, ABD donanmasını Orta - Doğuda sinsice politikaları ile meşgul ediyor. Kovboy da bu oyunlara takılıp çevremizden bir türlü ayrılamıyor. İsrail de İngilizlerin yanında durarak, Kovboyu zor durumda bırakıyor. Kovboy, da bizi PKK ve YPG ile meşgul ederek, enerjimizi boşa harcamanıza neden oluyor. Tam bir batakçı kumarı oynanıyor çevremizde. İçimizdeki kripto insanlar da Kovboy'a destek vererek, bir bardak suda fırtınalar çıkarıyorlar. Biz de içeride demokrasi oyunu oynuyoruz. Demokrasi, insanoğlunun bugüne kadar bulabildiği en iyi yönetim sistemidir, diye övünüyoruz. Demokrasi, Yunanca "Demos " kelimesinden türetilmiş .bir kelimedir. Demos "Halk" demek. Demokrasi de "Halk yönetimi" anlamına geliyor. Antik Yunanda kadınlar ve çalışan üreten kölelerin oy hakkı yok idi. Oy verme hakkı elit sınıfın hakkı idi. Günümüz demokrasilerinde herkes oy kullanıyor ve her oy da eşit oy kabul ediliyor. Bu da bir çok sıkıntının yaşanmasına neden oluyor. Türkiye, 1946 yılından beri kör topal demokrasi ile yönetiliyor. Bizim demokrasimizde yönetime gelenler, maalesef bir türlü yönetimden ayrılmak istemiyorlar. Demek ki yönetimde bulunmak çok cazip bir şey... 31 Mart 2024 Mahalli Seçimlerine gelirsek. Hiç bir partimiz ön seçim yapmıyor.. Halbuki, yakın zamanda "Ön secim yapacağız" vaadi ile yönetime genler vardı. Ön seçim, o partiye gönülden bağlı olan ve aidatını ödeyen üyeleri arasında yapılıyor. Ama, bu yöntemi maalesef uygulamıyoruz. Peki, ne yapıyoruz? Tüm parti başkanlarımız, Mahalli Seçimlerinde Belediye Başkan ve Belediye Meclis üyelerini olacak kişileri, kendileri belirliyor. Bugün Türkiye'de 200'un üstünde üniversite bulunuyor... Bu üniversitelerde, binlerce öğretim üyesi var. Ayrıca binlerce yazarımız, düşünürümüz ve aydınımız var.. Bu insanlarımız, partilerimize "Parti Başkanları, siz ne yapıyorsunuz? Neden parti içi Demokrasiyi çalıştırmıyorsunuz? Bu yaptığınız demokrasiye uymuyor" diye uyarmıyorlar, eleştirmiyorlar... Hele, Atatürk'ün partisi olan CHP'ye ön seçim yapmamak hiç yakışmıyor. CHP örnek alan değil, örnek olan bir parti konumunda olmalıdır. Yeni partiler "Türkiye Cumhuriyetinin kurucu partisi olan CHP ön seçim yapmıyor ise, biz neden ön seçim yapalım" rahatlığı ile hareket ediyorlar. Hatta, 16 milyon nüfuslu ve 49 üniversitenin bulunduğu İstanbul ilindeki tüm belediye ve Belediye Meclis üyelerinin belirlenme yetkisini, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu istiyormuş. İmamoğlu bununla da yetinmiyor, İzmir Büyük Şehir, Çeşme, Muğla - Bodrum, Ankara - Çankaya, Antalya - Muratpaşa gibi ilçelerin de Belediye Başkanı ve Meclis üyelerini de kendisi belirlemek istiyormuş. Herhalde İmamoğlu'nun kafasında bambaşka senaryolar dolaşıyor. İmamoğlu'nun bu istekleri, CHP'yi çift başlı bir hale getiriyor. Bu davranış, demokrasinin rafa kaldırılması, anlamına gelmiyor mu? Muğla ilinde de durumlar içler acısı. 25 yıldır Muğla'da Belediye Başkanlığı yapan Dr. Osman Gürün, bir daha başkanlığa aday olmayacağını beyan etmiş idi. Dr. Osman Gürün'ü seven vardır, sevmeyen vardır. Ama, 25 yıl boyunca Dr. Osman Gürün adı, akçalı hiçbir dedikoduya bulaşmamıştır. Dr. Osman Gürün "Artık ben yokum" deyince, boşluğu gören Bodrum'da yazlığı olan ve kışın İstanbul'da yaşayan bazı kişiler, Muğlalı olmayan kişileri, CHP ve AK Partiden Muğla Büyük Şehir Belediye Başkan adayı yapmaya kalkıştıklarını görüyoruz. Akıllarınca, kim kazanır ise kazansın, neticede istedikleri bir kişi Muğla Büyük Şehir Başkanı olacak... Böylece, Muğla kökenli adaylar da bay - pas edilmiş olacak. Sanki, Muğla’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapabilecek kapasitede bir insan yok... Muğla, Türkiye'de en fazla üniversite mezunu olan kaliteli kişilerin yaşadığı iller arasında ilk üç arasındadır. Ön seçimden bu denli korkulur, anlamak mümkün değil. Büyük İskender'in Gordiyon düğümünü, kılıcı ile bir vuruşta çözmesi gibi kolay bir yol var iken, aday belirlemede dedikoduyu ve husumeti üzerine çeken parti liderlerini ve politikacılarını anlamakta zorlanıyorum. Bu kadar basit çözümü olan bir olayı, ön secim yapmayarak, yüzüne gözüne bulaştıran politikacılar, ülkenin veya belediyelerin sorunlarını nasıl çözüm bulabilecekler? Belediye Başkanlığı hizmet yerleridir.. Biz, hizmet edecek Belediye Başkanı seçiyoruz, ‘Efendi’ seçmiyoruz. Demokrasilerde ‘Efendilik’ olmaz.. Başkan olacak kişiler, yörenin sorunlarını ve imkanlarını bilen yörenin insanlarını tanıyanlar arasından ön seçimle belirlenmelidir. Aksi halde, yaptığımız işin gerçek demokrasi ile ilgisi yoktur. Başarı şansları da yoktur...